Şehriban Kıraç’ın yazısı şöyle:
“ENFLASYON BU YIL DA ÖNEMLİ GÜNDEM MADDESİ OLACAK
Bu yıl Avrupa’daki resesyonun da etkisiyle ihracatta düşüş, büyümenin de düşmesi bekleniyor. Deprem felaketini de düşününce genel bir ekonomi değerlendirmesi yapabilir misiniz?
2022, herkes için zor bir yıl oldu. 2022’den kalan miras ile dünya ekonomisinin büyük kısmı için 2023’ün de zor bir yıl olacağı aşikâr. Bunun ana nedeni elbette ABD, AB ve Çin gibi 3 büyük ekonomideki yavaşlamadır. ABD ekonomisinin resesyondan kurtulabileceği ancak FED’in enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını daha uzun süre yüksek tutmak zorunda kalabileceği tahmin ediliyor. AB’nin ise Ukrayna’daki savaştan çok ciddi şekilde etkilendiğini biliyoruz. Bu yıl AB ülkelerinin yarısının resesyona girme riski var. ABD ve Çin arasındaki gerginlik, küresel ekonomi ve ticarete dair önemli yeni riskler oluşturuyor. Çin’in bu yıl daha da yavaşlaması beklenirken, gelişmekte olan ekonomilere baktığımızda ise yüksek faiz oranları ve doların değer kazanması nedeniyle tablonun daha da vahim olduğunu görüyoruz.
2023 yılı küresel ekonomi tahminlerinde ABD için yüzde 1, Euro bölgesi için yüzde 0,5 ve küresel ekonomi için yüzde 0,8 olarak büyüme tahminleri ortaya konuldu. Küresel dinamikler elbette Türkiye’yi de etkiliyor. Bununla beraber, depremin ekonomiye etkisi de söz konusu. Yaşadığımız deprem felaketinin ardından OECD 2023 yılı için Türkiye’nin ekonomik büyüme tahminini kasım ayındaki tahmini olan yüzde 3’ten yüzde 2,8’e düşürdü.
Türkiye ekonomisi için 2022 yılı genelinde en çok konuşulan konu şüphesiz ki enflasyondu. Kasım ayında yaşanan kur şokunu takip eden dönemde hayatımıza yeniden ve çok büyük bir hızla giren enflasyon sorunu, 2023’te de gündemin önemli konularından biri olmaya devam edecek. 2023’te maliye politikası kanalıyla yönetilmeye gayret edilen enflasyonla mücadele sürecinin, seçim yılı olmasının da etkisiyle daha çetin bir rota izleyeceğini tahmin ediyorum.”İnsan suya düştüğü için değil; sudan çıkmadığı için boğulur.” Ekonomide sudan çıkmanın veküresel rekabette yükselmenin yolu her zaman demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve özgürlükler olmuştur. Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan güçlü bir yatırım ortamı için önce demokrasi, hukuk devleti ve adaletin güçlendirilmesi gerekir.
Türkiye seçime giderken neler bekliyorsunuz? Kutuplaştırıcı dil Türkiye’yi nereye götürür?
2023 yılı Cumhuriyetimizin 100. Yılı olması nedeniyle çok değerli, çok özel bir yıl… Böyle tarihi bir yılda çok önemli bir seçime gidiyoruz. Bugün gerek seçim öncesinde gerek sonrasında ülkemizin ekonomiden sonraki en önemli meselesi, kutuplaşma meselesidir.
Maalesef özellikle son yıllarda kutuplaşma çok ciddi bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Hemen herkes kendinden farklı olanı dışlıyor. Oysa Türkiye doğası gereği çok sayıda, çok farklı kültür ve inanca sahip insanın bir arada yaşadığı çok güzel bir ülke. Farklılıklarımız, bizim en büyük zenginliğimiz. Farklılıklarımızı kucaklayarak böyle bir zenginliği avantaja çevirmek varken kutuplaştırıcı bir dile inanın hiç gerek yok. Kutuplaştırıcı değil, kapsayıcı bir dile ihtiyacımız var. Her zaman söylerim: “Üslup, haklı olmaktan önemlidir.”
“Sabit fikir, sahibini hapseder.” Karşımızda kim olursa olsun birbirimize yargılarımızla değil, algılarımızla yaklaşmamız gerekir. Birlik beraberlik içinde yaşamayı başarabilirsek bu yıl ülkemizin güçlü geleceği için tarihi bir fırsatı yakalayabiliriz. Deprem sonrasında toplumumuzun nasıl güçlü bir dayanışma ruhuna sahip olduğunu gördük. Bu dayanışmayı her daim canlı tutmamız gerekir.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Türkiye’de demokrasi, adalet, özgürlük ve refahın güçlenmesini temenni ediyor ve bu tarihi yılda her zaman olduğundan daha da güçlü bir birlik beraberlik ruhuyla tüm sorunlarımızın üzerinden kolaylıkla gelebileceğimize inanıyorum.
TÜRKİYE YÜZÜNÜ AKLA, BİLİME VE VİCDANA DÖNMELİ
Nasıl bir dayanışma hangi ilkelerde dayanışma?
Bugün hep birlikte; Laikliği, demokrasiyi ve özgürlükleri güçlendirmeliyiz. Eğitim sistemimizi çağa uygun hale getirmeliyiz. Hukukun üstünlüğünü sağlamalı, adaleti ve liyakati güçlendirmeliyiz. Gençlerimizi ve sivil toplumu güçlendirmeliyiz. Bu güzel ülkeye yeniden umut aşılamalıyız.
Gerek Türkiye’de gerek yurt dışında yaşayan iş insanlarımıza açık çağrımdır: Şimdi aklın, bilimin ve vicdanın rehberliğinde Türkiye’nin hak ettiği ve layık olduğu güçlü geleceği ve güzel günleri hep birlikte inşa etme zamanı! Hepimizin bu tarihi vazife ve sorumluluğu üstlenmesi, kaybettiğimiz canlara borcumuzdur.
Bizim hızla toplumumuzda aklın, sağduyunun, adalet ve merhamet duygularının, özetle vicdanın ağır basmasını sağlamamız gerekiyor. Bizler eğer hayatta kalmak istiyorsak şunu kabul etmek zorundayız: Türkiye’nin gerçek yaşam üçgeni akıl, bilim ve vicdandır. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında mutlu, refah içinde ve aydınlık bir ülke olmak için Türkiye yüzünü hızla akla, bilime ve vicdana dönmelidir.
ÇAĞDAŞ BİR EĞİTİM SİSTEMİ ŞART
Özellikle eğitim sistemine dönük çok eleştiriniz var. Nasıl bir eğitim ve nasıl bir Türkiye olmalı?
Bildiğiniz üzere, geçen sene TÜSİAD olarak Türkiye’nin güçlü geleceği için “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” adlı raporumuzu kamuoyuyla paylaştık. Bu raporda özetle; Türkiye’nin geleceğini “insani gelişme ve yetkinleşme”de, “bilim, teknoloji ve inovasyon”da ve “kurum ve kurallar”da sağlanacak gelişmeyle inşa etmemiz gerektiğini ifade ettik. Hepimizin hayalinde gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye var.Bu hayale ulaşmak için; Rekabet gücümüzü ve refahı arttıracak reformist ekonomi politikalarına, dünyayla bütünleşmemizin önemini kavrayan bir dış politikaya, evrensel kurallara bağlı işleyen bir yargı sistemine, adaletin herkes için sağlandığı güçlü bir hukuk devletine, herkesin kendini korkusuzca ifade edebildiği bir özgürlük ortamına ve kutuplaşmadan bir arada yaşayan insanlara ihtiyacımız var. Bütün bunlar çok önemli olmakla beraber hepsinden daha da kritik olan bir şey var ki o da şudur: Çağdaş bir eğitim sistemi.
Bugün gelişmiş ülkeler, ekonomik krizin çözümünü eğitimde arıyor. Türkiye’de ise eğitimin ekonomiyle ilişkisi maalesef hala tam olarak anlaşılabilmiş değil. Oysa eğitim, bir ülkenin geleceğinin güvencesidir. Her ülke kalkınmak ister. Bir ülkenin kalkınması, her şeyden çok o ülke insanının gelişmesine bağlıdır. Dünyada eğitim düzeyi yüksek olup da geri kalmış bir ülke yoktur. Aynı şekilde; eğitim düzeyi düşük olup da kalkınmış bir ülke de yoktur.
Türkiye bugün gelişmiş ülkeler kategorisinde yer almadığına göre, şimdiye kadar uyguladığımız eğitim sistemimizde bu duruma sebep olan bir kısım eksiklikler ve yanlışlıklar bulunduğunu söyleyebiliriz. Hayalimizdeki Türkiye’ye ulaşmak için çağdaş bir eğitim sistemi ile yetişecek, özgür düşünen, bilim-kültür-sanat alanlarda iyi yetişmiş, yaratıcı ve sosyal sorumluluk sahibi gençler, en önemli kozumuz olacaktır.”
patronlardunyasi.com